20. yüzyıl boyunca çocuk felci, salgınlar halinde insanlığı tehdit eden bir hastalık olmuştur. Ancak o yıllarda bu salgınlarla mücadele etmek için bir bilim insanı ortaya çıkmıştı: Jonas Salk. Bu yazımızda, çocuk felci hastalığını ve bu hastalığa karşı geliştirilen önemli bir aşıyı bulan bilim insanı Jonas Salk hakkında bilgileneceğiz.
Çocuk felci, polio virüsü adı verilen bir virüsün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Bu adı, hastalığın en sık çocuklarda görülmesinden dolayı almıştır. Ancak, yetişkinler de çocuk felci virüsüne maruz kalabilir ve hastalığı geliştirebilir.
Polio virüsü, genellikle kirli su veya gıda yoluyla bulaşır ve vücuda girdikten sonra bağırsaklarda çoğalır. Daha sonra, kan dolaşımına geçerek sinir hücrelerini etkileyen omurilik ve beyin iltihabına neden olabilir. Çocuk felci genellikle hafif semptomlarla başlar, ancak bazı vakalarda ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Semptomlar arasında ateş, baş ağrısı, kas ağrısı ve halsizlik bulunabilir. Hastalık ilerledikçe, felç gibi daha ciddi belirtiler ortaya çıkar. Felç, genellikle bacaklarda veya kollarda hissedilir ve hareket kaybına neden olur. Bu durum bazen kalıcı olabilir.
20. yüzyılın ortalarında her yıl yüz binlerce çocuk bu hastalığa yakalanıyordu. Ancak, 1960'lı yıllardan itibaren bilim dünyasının çabalarıyla çocuk felci aşıları geliştirilmeye başlandı ve bu aşılar, hızla yaygınlaştırılarak çocuk felci vakalarında büyük bir düşüş yaşandı. 2022 yılına gelindiğinde hastalık yalnızca iki ülkede endemikti: Afganistan ve Pakistan.
Çocuk felci salgınları 19. yüzyılın sonlarına kadar ortaya çıkmadı, ancak kanıtlar çocuk felcinin eski bir hastalık olduğunu gösteriyor. Antik Mısır'ın 18. Hanedanlığı'ndan (M.Ö. 1570-1342) bilinen bir dikilitaş, bacağında tipik felç ve zayıflama belirtileri olan bir rahip figürü içeriyor. Geç Mısır 19. Hanedanlığı'na (M.Ö. 1342-1197) ait firavun Siptah'ın mumyasında da benzer şekilde sol bacak ve ayakta karakteristik bir şekil bozukluğu görülmektedir. Ancak, enfeksiyonun seyrek görülmesi ve salgınların olmaması, akut hastalığın belirsiz ve nadir görülmesi nedeniyle, hastalığın izine 18. yüzyıla kadar pek rastlanmamıştır. 1789'da Londra'da bir pediyatrist olan Michael Underwood, bebeklerde çocuk felci hastalığın ilk açık tanımını yayınladı. Erken 19. yüzyılda, polio hastalığına yakalanan küçük gruplar hakkında raporlar yayımlanmaya başlandı, ancak hala seyrek vakalar olarak belirtiliyordu.
İlk salgınlar, Norveç'in Oslo şehrine yakın en az 14 vakadan oluşan bir salgınla 1868'de ve Kuzey İsveç'te 1881'de 13 vakadan oluşan salgınlar şeklinde ortaya çıktı. Aynı dönemde, çocuk felç vakalarının önceden seyrek olarak görülmesine rağmen bulaşıcı olabileceği fikri ortaya atılmaya başlandı. Bir sonraki önemli salgın, önceki salgınlardan 10 kat daha büyük olup, 1894'te Vermont eyaletinde 132 tanımlanmış vaka ile patlak verdi. 1905 yılında İsveç'te 1,031 vakanın olduğu bir salgın sırasında Ivar Wickman, polio virüsü barındıran ama felç olmayan hastalarında virüsü yayabileceğini fark etti. 1911'de ise Stockholm'de 3,840 vakalı bir salgın sırasında Carl Kling ve meslektaşları, virüsü sağlıklı taşıyıcılardan ve felçli hastalardan izole etti. Aynı salgında birkaç ölümcül vaka üzerinde yapılan çalışmalarda, Kling, kurbanların boğazlarında ve küçük bağırsak dokularında virüsü buldu.
O zamanlarda, polio yaygın olarak korkulan bir dönemsel fenomene dönüşmüştü. 1940'lı ve 1950'li yıllarda, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika neredeyse her yıl mevsimsel polio salgınlarıyla korku dolu zamanlar yaşadı. ABD'de en yüksek vaka oranı 1952'de yaşadı ve yaklaşık olarak 21,000 felçli polio vakası kaydedildi. Salgınlar yaz ve erken sonbaharda yoğunlaştığından, çocuklar korkulan virüse maruz kalabilecekleri yüzme havuzları, sinemalar ve diğer kalabalık yerlerden uzak tutuluyordu. Polio salgınları geniş çapta basında rapor ediliyordu, hastalığın durumları sergilenerek hastalığı araştırmak ve mücadele etmek için bağış yapılmasına teşvik ediliyordu. 1955'te etkili bir aşının duyurulması, 20. yüzyılın ortasında bir mucize olarak karşılandı.
Polio virüs, Viyanalı immunolog ve gelecekte Nobel Ödülü alacak Karl Landsteiner liderliğindeki bir ekip tarafından 1908'de keşfedildi. Enfekte kişilerin kanında dolaşan virüse özgü belirleyici antikorların varlığı ise ancak iki yıl sonra keşfedildi. 1931'de ise iki Avustralyalı araştırmacı, Frank Macfarlane Burnet ve Jean Macnamara, immunolojik teknikler kullanarak polio virüsün farklı tiplerini tanımlayabildiler. 1948'de Massachusetts'deki Harvard Tıp Okulu'nda çalışan John Enders, Thomas Weller ve Frederick Robbins ekibi, virüsün dokular kültüründe büyük miktarlarda üretilebileceğini gösterdi (bu ilerleme nedeniyle 1954'te Nobel Ödülü kazandılar). Ardından, 1953'te Pensilvanya'daki Pittsburgh Üniversitesi'nden Jonas Salk'ın, öldürülmüş bir virüs aşısı geliştirdiğini duyurması sadece bir adım uzaktaydı. Salk'ün aşısı, inaktive edilmiş poliovirüs aşısı (IPV) olarak bilinir ve 1954-1955 yıllarında geniş çaplı bir ulusal testten geçirildi. Yapılan testler, 12 Nisan 1955'te başarılı olarak ilan edildi ve sonraki dört yıl boyunca Salk aşısının 450 milyondan fazla dozu dağıtıldı. Bunun sonucunda Salk bir gecede dünya çapında ünlü oldu. Sonraki yıllarda Amerika’daki çocuk felci oranı 100.000 kişi başına 18 vakadan 100.000 kişi başına 2 vakaya düştü. Salk’ın aşısı ilerleyen yıllarda geliştirildi ve ağızdan da alınabilir çeşitleri yapıldı. Bu sayede, 1970'lerin başında ABD'deki polio vakaları, aşı öncesi seviyelere kıyasla bin kat azalarak yılda ortalama 12 vakaya düştü. Bu ilerleme, diğer sanayileşmiş ülkelere de yansıdı ve aşılanma programı sayesinde çocuk felci bir salgın olmaktan çıktı. Nijerya, Hindistan, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerde endemik bir hastalık olarak kaldı.
Jonas Salk’ın Meşhur Sözü
Jonas Salk, 1914 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde doğmuş bir tıp doktoru ve virologdur. En çok polio aşısını geliştirmesiyle tanınır ve 1955 yılında bu aşının uygulanmasıyla polio hastalığının kontrol altına alınmasına büyük katkı sağladı. Çocuk felci aşı çalışmaları sonucunda aşının patentini alıp almayacağı Jonas Salk’a soruldu. Jonas Salk ise “Bu aşı insanlığa ait, patenti yok diyebilirim. Güneşin patentini alabilir misiniz?” diyerek karşılık verdi. Böylece Jonas Salk aşının patentini almayarak 7 milyar dolar gibi bir parayı elinin tersiyle itti. Salk'ın bu başarısı, insanlığa büyük bir armağan olarak nitelendirilir ve tıp tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.