Misafirliğe veya tatile gittiğimiz yerlerde alışık olmadığımız bir yatak olunca gece uyumakta zorlandığımız zamanları hatırlayalım. Sabah uyandığımızda ise kendimizi yorgun ve sanki gece uyuyamamış gibi hissederiz. Aslında yaşadığımız bu durumun bilimde bir karşılığı vardır. Gelin, yazımızda bu konu hakkında bilgilenelim.
Uykuya dalma evresi, uykuya geçiş sürecidir. Bu evrede, bilincimiz yavaş yavaş kapanır ve kaslarımız gevşer. Hafif uyku evresinde, vücut daha da rahatlar, ancak derin uykuya geçiş başlamaz. Derin uyku, en iyileştirici ve dinlendirici uyku evresidir. Vücudumuzun bağışıklık sistemi güçlenir, enerji depoları yenilenir ve büyüme hormonu salgılanır.
Uyku, insan sağlığı için kritik bir öneme sahiptir. Yetersiz uyku, konsantrasyon eksikliği, zayıf bağışıklık fonksiyonu, duygusal sorunlar ve hatta kronik hastalıklara neden olabilir. Bu nedenle, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için düzenli ve kaliteli uyku önemlidir.
Uyku bozukluklarını inceleyen polisomnografi laboratuvarlarında gerçekleştirilen testler, kişinin alışık olduğu ortamdan farklı bir çevrede yapıldığından, ilk seansta kötü bir uyku deneyimine neden olabilir ve araştırmacılar tarafından veri toplama konusunda zorluklar yaşanabilir. Bu durum, genellikle "First Night Effect (FNE)" olarak adlandırılır. FNE, uyku başlangıcının gecikmesi, düşük uyku verimi, azalmış ve ertelenmiş REM evresi gibi belirtilerle karakterizedir.
Brown Üniversitesi'ndeki bilişsel, dilsel ve psikolojik bilimler profesörü Yuka Sasaki ve ekibi, bu FNE'nin arkasındaki nedenleri anlamak amacıyla detaylı bir araştırmaya girişti. Bu çalışma, uyku laboratuvarlarında yapılan testlerin neden ilk gece kötü sonuçlar verebileceğini anlamak ve bu etkinin nasıl azaltılabileceğine dair önemli bilgiler sunmayı hedefliyordu.
Yapılan araştırma, bireyin alışık olmadığı bir ortamda uykuya dalarken, beynin yalnızca bir yarım küresinin derin uykuda olduğunu, diğer yarım kürenin ise bir savunma mekanizması olarak hafif uykuda kaldığını ortaya koymuştur. Bu durum, "asimetrik uyku" olarak adlandırılmakta olup, denizde yaşayan bazı memelilerde ve kuşlarda gözlemlenmesi, araştırmacılara insanlarda benzer bir durumun nasıl işlediği konusunda ipuçları sağlamaktadır.
Yeni bir yerde uyurken beynimizin bir tarafının hafif uykuda kaldığını öğrendik. Peki beynimizin hangi tarafı olduğunu merak ettiniz mi? Araştırmacılar bu sorunun cevabını bulmak için, 35 gönüllünün katıldığı bir deney yaptılar.
Deney, katılımcıların alışık olmadıkları bir ortamda uyumasını içeriyordu. Katılımcılara belirli bir süre uykuya dalınmasına izin verildikten sonra, uykuları sırasında sağ ve sol kulaklarına ses verilerek uykudan uyandırılmaya çalışıldı.
Sağ kulaklarına yakın ses verildiğinde, katılımcıların genellikle daha hızlı bir şekilde uyanmaya başladığı gözlendi. Araştırmacılar, sağ kulak ve sol beyin arasındaki bağlantının bu hızlı tepkiyi tetiklediği sonucuna vardılar. Sağ kulak ile sol beyin arasındaki bu bağlantı, sol tarafın uyanıklığını sürdürdüğü ve ani uyarılara hızlı bir şekilde tepki verdiği düşünülen asimetrik uyku durumunu destekliyor gibi görünüyordu.
Yapılan diğer deneyde ise katılımcıların uyku sırasında gösterdikleri beyin dalgaları incelendi. Yavaş beyin dalgalarının sağ tarafta daha fazla olduğu belirlendi. Bu durum, sol beyin tarafının, kişiyi yeni bir çevrede beklenmeyen tehlikelere karşı korumak ve hızla uyanmasını sağlamak amacıyla aktif kaldığını gösterdi.
Katılımcılar, ikinci gece aynı ortamda uyuduklarında yarım küreler arasındaki yavaş dalga farkının tamamen kaybolduğu araştırmacılar tarafından gözlemlendi. Bu durumda, yarım küreler arasındaki uykusuzluk yavaş yavaş kaybolur ve daha iyi bir uyku deneyimi yaşanır. Beyin, ortamı tanıdık bulduğu için savunma mekanizmalarını daha az kullanır, bu da daha derin, dinlendirici bir uyku sürecine olanak tanır.
Yuka Sasaki’ nin bir basın açıklamasında söylediği sözler bu konu hakkında bizi aydınlatabilir:
“Beyinlerimiz, balina ve yunusların sahip olduğu sistemin minyatür bir versiyonuna sahip olabilir. Sık sık seyahat edenler, beyinlerini ilk gece etkisini etkisiz hale getirmek için, farkında olmaksızın eğitmiş olabilirler. Beyinlerimiz, fazlasıyla esnektir. Dolayısıyla, sıklıkla yeni yerlerde uyumak zorunda olan insanlar, uykusuzluk sorunu yaşamayabilir.”
Doğadaki birçok canlı uyumak zorundadır. Bizler güvenli evlerimizde rahatça uyusak da birçok canlı için uyumak, hayati risk içeren bir süreçtir. Bu nedenle canlıların geliştirdikleri birtakım farklı uyuma yöntemleri vardır. Bu yöntemlerden biri olan asimetrik uykunun bazı memelilerde ve kuşlarda görüldüğünü yukarıda öğrenmiştik.
Örneğin, asimetrik uyku mekanizması olan bazı kuş türlerinde bazen gözlerden biri açık tutulur. Özellikle grup halinde uyuyan kuşlarda, en dış kısımda kalan kuşların dışa bakan gözleri herhangi bir tehlikeye karşı açık tutulur.
İlginç uyku mekanizması olan bir diğer canlı olan yunuslar ise hem sol hem de sağ yarım kürelerini aynı anda uykuya almak yerine, bir yarım kürelerini uyku moduna alırken diğer yarım kürelerini tümüyle uyanık tutarlar. Bu durum, hem uyku hem de uyanıklık fonksiyonlarını aynı anda sürdürebilmelerine olanak tanır. Bu özellik, yunusların su üstüne çıkarak nefes almalarını sağlar. Yunuslar, akciğerlerini doldurmak ve nefes almak için su yüzeyine çıkmak zorundadırlar. Tek bir yarım kürenin uyanık tutulması, yunusların su üstünde kalmasını ve nefes almalarını sağlar. Diğer yarım küre ise uyku moduna geçer. Asimetrik uyku, yunusları potansiyel tehlikelere karşı daha duyarlı hale getirir. Bir gözleri kapalı ve uyuyor gibi görünse de, diğer gözleri açık ve çevrelerini gözlemlemeye devam eder. Bu sayede yunuslar, su yüzeyinde uyurken dahi çevrelerindeki tehlikeleri algılayabilirler. Aynı zamanda bu özellik, avlanma ve sosyal etkileşim gibi aktiviteleri sürdürebilmelerine de olanak tanır.
Hayatımızın üçte birini uykuda geçiren insanlar olarak, yunuslar gibi beynimizin yarım kürelerini sırasıyla uyutabilme yeteneğine sahip olsak nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.