Konya Bilim Merkezi BilimUp
 / 

Yapay Zekalı Bilgisayarımıza Yalan Söyleyebilecek Miyiz?

Beyza Gizem Yıldırım
8 dk
964

Bilgisayarlara dair konuşurken aklımızda cihazlar, tuşlar, yüksek matematik işlemler, algoritmalar canlanıyor ancak nihayetinde bilgisayarlar insanlar tarafından kullanılan araçlardır. Sonuç itibarıyla bir mühendis tarafından bir bilgisayar gibi tasarlanmadık. Bir an mantıklı, biraz sonra mantıksız olabiliriz. Davranışlarımız programlanamaz.


Navigasyon sisteminde yol tarifi veren o sese hiç kızdınız mı? Ya da tarayıcınızın hızlı yüklenmediği için sinirlendiğiniz zamanlar olmuştur. Bu davranışlar özünde insanı insan yapar. Aslında insanın özü, saf insan davranışı derken çok daha farklı şeyler sayabiliriz ama şimdilik programının, yani beklenenin dışında davranmayı kastediyoruz. Eğlenceli oyunlar, kullanışlı ve güvenli web siteleri, mobil uygulamalar yapabilmek ve bilgisayarlar ile insan arasındaki ilişkiyi sağlam ve güvenli bir zemine oturtabilmek için hem insanların hem de bilgisayarların güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olmamız gerekir.

Mutlaka kullanmakta zorlandığınız, ilerlemenizi engelleyen bir bilgisayar arayüzü ile karşılaşmışsınızdır. Hatta belki o kadar kötü tasarlanmıştı ki anlayamayıp kapattınız. Bunun sebebi ara yüzün kullanılabilirliğinin zayıf oluşuydu. Kullanılabilirlik, bir amaca etkili ve verimli şekilde ulaşabilmek için bir yazılımın kullanılma derecesidir. Bilgisayarlarla çalışmayı kolaylaştırmak için insanların nasıl gördüğünü, nasıl düşündüğünü, nasıl iletişime geçtiğini anlamalıyız. Örneğin insanın görsel algılaması nörobilimciler tarafından çalışılmış bir konudur. Araştırmalara göre insanlar olarak renklerin yoğunluğunu tespit etmede son derece iyiyiz. Bu doğuştan gelen yeteneğimiz nedeniyle farklı renk yoğunluklarıyla verileri modellemek iyi bir seçenektir.

Görsel algının da ötesinde insan zihninin nasıl çalıştığını anlamak ona uygun ara yüzler tasarlamamıza yardımcı olacaktır. Örneğin biz insanlar bilgiyi küçük ve anlamlı gruplar halinde bir araya getirdiğimizde daha verimli şekilde öğrenebilir, okuyabilir ve hatırlayabiliriz. Kısa süreli bellekte yedi öğeyi karşılaştırabiliriz. Genellikle telefon ve T.C. kimlik gibi uzun numaraları parçalara bölerek ezberleriz. 11 haneyi yığın halde bellekte tutmak yerine ikili üçlü gruplar halinde tutarız oysaki bir bilgisayarın mantığında bu işlem, gereksiz şekilde fazla yer kaplar ve zaman alır. Ancak yine de yazılımcılar arayüz tasarlarken insan bilincini göz önüne alırlar. Yazı yazmak için kullandığınız Microsoft Word belgesini düşünün; açılır menü butonları vardır ve hepsi ayrı kategorilerde bölünerek sunulmuş biçimdedir. Aslında hafıza açısından hepsini uçtan uca bir araya getirmek daha verimli olurdu. Boşa harcanan bellek ve ekran alanı söz konusu ancak ara yüzleri insan odaklı tasarlamak onları görsel olarak taramayı, hatırlamayı ve erişmeyi daha kolay hale getiriyor. Bu konuda başka bir örnek vermek gerekirse, insan hafızası kelime, resim veya ses gibi duygusal bir ipucu tarafından tetiklendiğinde çok daha iyidir. Bu gerçeği bilen yazılımcılar ara yüzler tasarlarken dosyaların silineceği yer için çöp kutusu, belgeler için bir klasör simgesi kullanır. Bu ikonlar hafızayı tetikler ve yapacağımız işlem için düşünmemiz gereken adımları kısaltır.


İnsanların kolay ve anlaşılabilir şekilde teknolojiyi kullanabilmesinin yanı sıra teknolojinin çözümlerinin de insanların psikolojik yapısına uygun şekilde uyarlanmasını bekliyoruz. Siri ile konuşurken, yapay zekayı geliştirirken, akıllı robotumuzu takma isimlerle çağırırken arzu ettiğimiz budur. Bilgisayarlarla olan ilişkimizi daha empatik ve keyifli hale getirmek istiyoruz. Duygularımız öğrenme, iletişim, karar verme gibi günlük görevlerimizde algımızı etkiliyor. Bu yüzden onları da bilgisayarlar ile kontrol etmek ve yönetmek istiyoruz. Bu tespit Rosalind Picard tarafından psikoloji ve bilgisayar bilimlerini bir araya getirerek disiplinler arası bir alan olan “affective computing” i ortaya çıkarmıştır.

Bu alanın ortaya çıkışı, insan etkisini tanıyabilen, yorumlayabilen, simüle edebilen bilgisayar sistemleri üzerine çalışmaları hızlandırmıştır. Böylelikle etkiye duyarlı sistemler, giyilebilir teknolojiler, yüz ve sesteki titreşimlerle insanların mutluluk, hayal kırıklığı gibi duygusal durumlarını ayırt edebilen teknolojiler modellendiler. Ardından bu modeller kullanıcıların hangi durumda olabileceğini tahmin etmeye ve sistemin hedefine ulaşabilmesi için en iyi yanıtı nasıl vereceğine dair programlandılar. Örneğin hedef kullanıcıyı sakinleştirmek, güven oluşturmak veya ödevlerini yapmasına yardımcı olmak olabilir. Facebook tarafından yapılan bir araştırmada veri bilimciler bir hafta boyunca yüz binlerce kullanıcının Facebook içeriğini değiştirdiler. Bazı kullanıcılara olumlu içerikli daha fazla öğe gösterilirken diğerlerine olumsuz içerikler sunuldu. Ardından o hafta boyunca kullanıcıların gönderileri analiz edildi ve olumlu içerik gösterilen kullanıcıların daha eğlenceli içerikler yayınlama eğiliminde olduğu, öte yandan olumsuz içeriğe maruz kalan kullanıcıların daha karamsar olduğu ortaya kondu.

Kısaca internette gördüğümüz her şey bizi etkiliyor. Bu gerçeğin uzun vadede nasıl sonuçlar üretebileceğinden habersiziz. İlginç bir bulguya göre insanlar yüz yüze görüşmelerine kıyasla internet ortamında çok daha yüksek düzeyde kişisel bilgilerini ifşa ediyor.

Bizi bilgisayarlardan ayıran kısım psikolojinin konu alanına girmektedir. Bu sebeple psikoloji ve bilgisayar biliminde birlikte çalışılması gereken çok konu bulunmaktadır. Bu iki bilim de hayatımızı etkileme konusunda muazzam bir potansiyele sahiptir. Acaba bilgisayarımıza yalan söyleyebilir miyiz ya da bizi daha verimli ve mutlu yapsa dahi bilgisayarımız bize yalan söylemeli mi? Sosyal medya platformları, e-ticaret siteleri daha fazla ürün satın almamız ve sitelerinde daha fazla vakit geçirmemizi sağlamak için verilerimizi kullanmalı mı? Tüm bu sorulara insan odaklı cevap vermek ve güvenli bir gelecek inşa edebilmek için disiplinler arası çalışmalıyız.


Kaynakça

Tromholt, M. (2016). The Facebook experiment: Quitting Facebook leads to higher levels of well-being. Cyberpsychology, behavior, and social networking, 19(11), 661-666.

Picard, R. W. (2003). Affective computing: challenges. International Journal of Human-Computer Studies, 59(1-2), 55-64.

Acılar, A., & Mersin, S. (2015). Üniversite Öğrencilerinin Facebook Kullanımı Ile Mahremiyet Kaygısı Arasındaki İlişki (The Relationship between Facebook Usage and Privacy Concerns Among University Students). Acılar, A., Mersin, S.(2015). Üniversite öğrencilerinin Facebook kullanımı ile mahremiyet kaygısı arasındaki ilişki. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 14(54), 103-114.

Fallman, D. (2003, Nisan). Tasarım odaklı insan-bilgisayar etkileşimi. Gelen sistemleri işlem İnsan faktörlere SIGCHI konferansı bildirileri (s. 225-232).

Çağıltay, K., & Hedefleri, B. (2016). İnsan Bilgisayar Etkileşimi ve Eğitim Teknolojileri. Öğretim teknolojilerinin temelleri: teoriler, araştırmalar, eğilimler, içinde, 297-314.


Benzer Makaleler
Nanosensörler Kalp Krizini Tespit Edebilir Mi?
Gramofonlar Nasıl Çalışır?
Elektronik Atık Sorunu Çözülebilir Mi?
Arkeolojik Bulguların Yaşı Nasıl Hesaplanıyor?
Tuz Tanesi Boyutunda Fotoğraflar Çeken Kamera
Kan Vermeden Değerlerinizi Ölçmenin Bir Yolu Olsa Nasıl Olurdu?
Web Siteleri Temalarıyla Kullanıcılarını Manipüle Mi Ediyor?
Bilgisayarlar da Bilgisayarlardan Oluşur
Kişisel Veri Gizliliği Nedir ve Neden Önemlidir?
ANASAYFA
RASTGELE
KATEGORİLER
POPÜLER
EN YENİLER