Yaşamımızı sürdürebilmek için ilk kural nefes almamızdır. Her soluğumuzda temel amacımız atmosferdeki oksijeni içimize çekmektir. Yaşamımızı sürdürebilmemiz için ilk koşul olan oksijen, dünya atmosferinin yalnızca beşte birini oluşturur. Atmosferdeki oksijenin temel kaynağı yeryüzündeki yeşil bitkiler olarak bilinir. Peki sizce dörtte üçü sulardan oluşan gezegenimizdeki tüm yeşil bitkiler gerçekten bizler için gerekli olan tüm oksijeni sağlayabilir mi? Atmosferdeki oksijenin başka bir kaynağı olabilir mi?
Atmosferdeki oksijenin temel kaynağını sorulduğunda çoğumuz bitkiler veya ağaçlar cevabını veririz. Ancak %75'i sulardan oluşan gezenimizde atmosferdeki oksijenin tek kaynağı yeşil bitkiler değildir. Yeryüzünde üretilen oksijenin en az yarısı da su altında yaşayan organizmalar tarafından üretilir. Gelin oksijen döngüsüne ve üretimine yakından bakalım.
Oksijen dünya üzerinde yaşayan birçok canlı için en temel elementlerden biridir. İnsanlar ve etrafımızda gördüğümüz birçok hayvan oksijeni her nefeslerinde tüketirler. Bu nedenle oksijen üretimi dünyadaki yaşamın devamı için elzemdir. Üretilen ve tüketilen oksijen olan atmosferdeki oksijen temel bir döngü içerisindedir. Sürekli olarak canlılar tarafından kullanılır ve üretilir.
Oksijen, hepimizin bildiği doğanın en temel işlemlerinden biriyle, fotosentez ile üretilir. Fotosentez reaksiyonunu gerçekleştirmek için yeşil bitkiler karbondioksit, su ve güneş ışığına ihtiyaç duyarlar. Bunları kullanarak bitki daha sonra besin olarak kullanacağı şekeri ve atmosfere salacağı oksijeni üretir. Yeryüzündeki bitkiler ve hayvanlar arasındaki ilişki bu süreç sayesinden kusursuz bir döngü içinde işler. Hayvanlar oksijeni solur ve solunum sonucu oluşan karbondioksiti atmosfere verir. Bu gazı alıp kendi besinini üretmek için kullanan ve yan ürün olarak oksijeni dışarı veren bitkiler olmasaydı, dünya atmosferi karbondioksitle dolu olurdu. Başka bir deyişle, hem bitkiler hem de hayvanlar, diğerinin hayatta kalması için ihtiyaç duyduğu gazı atmosfere salarak birbirlerinin yaşamını destekler. Yeryüzünde bulunan yeşil bitkiler fotosentez yoluyla bir süreklilik halinde oksijen üretilirler. Bu bitkilerden büyük oksijen katkısı olan kara bitkileri arasında ağaçlar, çimenler ve çalılar bulunur. Hepimiz kara bitkilerinin oksijen ürettiğini biliyoruz. Peki ya okyanustaki bitkiler?
Dünyanın en geniş yeşil alanlarından olan yağmur ormanları atmosferdeki oksijenin kabaca yalnızca üçte birini (%28) sağlayabilmektedir. Ancak atmosferdeki oksijenin büyük bir miktarı (%50 ila %85) deniz bitkileri tarafından üretilir. Okyanus, dünya atmosferinde bulunan oksijenin en az yarısını üretildiği yerdir. Okyanus, içinde yaşayan bitkiler olarak özetleyebileceğimiz fitoplankton, kelp ve alg plankton canlıları aracılığıyla oksijen üretir. Planktonlar fotosentetik bakterilerdir. Onlar da yeşil bitkiler gibi karbondioksiti ve güneş ışığını kullanarak enerji için kullanabileceği şekeri ve oksijeni üretir. Bir fitoplankton türü olan Proklorokokus, atmosfere tonlarca oksijen salar. Bu canlılar o kadar küçüktür ki bir damla suya milyonlarcası sığar. Proklorokokus, gezegende en çok bulunan fotosentetik organizma olarak ün kazanmıştır. Proklorokokus gezegendeki en küçük fotosentetik organizma olmasına rağmen, bu bakteriler dünyadaki tüm tropik yağmur ormanlarından daha fazla oksijen üretirler. National Geographic Kaşifi Dr. Sylvia A. Earle, Proklorokokus'un aldığımız her beş nefesten birinde bizlere oksijen sağladığı tahimininde bulunmuştur.
Proklorokokus: Dünyadaki fotosentezin %5'ini sağlayan siyanobakteridir.
Bilim insanları üretilen oksijen miktarını daha iyi belirleyebilmek için uydu görüntülerini kullanarak planktonları izlemişlerdir. Bu uydu görüntülerideki renklerin dalga boyları kullanılarak planktonların tuttuğu klorofil miktarları belirlenebilir. Daha fazla klorofil, daha fazla fotosentez anlamına geldiğinden, daha yüksek seviyede klorofil içeren planktonun daha fazla oksijen ürettiği sonucuna varılır. Bu uydu görüntüleri ayrıca planktonları çevreleyen, okyanus yaşamı için bir tehdit oluşturan zehirli alg patlamalarının nerede olduğunu da belirleyebilir.
Alg Patlamaları ve Küresel Isınmanın Etkileri
Okyanustaki tüm organizmaların sağlığı, planktonun sağlığına bağlıdır. Tatlı veya tuzlu su sistemlerinde alg (su yosunu) popülasyonunda hızlı artışı veya birikmesi olarak bilinen alg patlamaları çoğu zaman bulundukları sudaki renk değişikliği ile belli olur. Alg patlamaları deniz yaşamı için büyük bir tehdittir. Bu patlamalar oksijeni tüketir ve etrafında yaşayan diğer bitki ve hayvanlardan gelen güneş ışığını engeller. Alg patlamaları, esasen planktonlar tarafından üretilen mevcut tüm oksijeni tüketerek deniz yaşamı için büyük bir tehdit oluşturur. Küresel ısınmanın da alg patlamalarını büyük ölçüde artıracağı tahmin edilmektedir. Küresel sıcaklıklar arttıkça, okyanus sıcaklıkları da artar. Daha sıcak su okyanusta oksijensizleşmeye neden olabilir ve oksijen üretimini birkaç yolla etkiler. Birincisi daha sıcak su daha az gaz tutar. İkincisi daha sıcak su, oksijenin denizin derinliklerine dağılmasını engeller. Üçüncüsü daha sıcak su, organizmaların normalden daha fazla oksijene ihtiyaç duymasına neden olur. Ayrıca alg patlamaları ılık sularda gelişir. Bu nedenle küresel ısınma, okyanusların ve okyanuslarda üretilen oksijenin ciddi tehditlerinden biridir. Şimdiden küresel ısınma zaten okyanustaki genel oksijen seviyelerini etkilemiş durumdadır. Genel okyanus oksijeni 1950'den bu yana %2 azalmıştır ve 2100 yılına kadar %3-4 kadar daha düşmesi beklenmektedir. Sonuç olarak küresel ısınmanın bir sonucu olarak ortaya çıkması beklenen oksijen eksikliği, deniz yaşamını tehlikeye atarak okyanustaki biyolojik çeşitliliği azaltacak ve bu da hem çevresel hem de ekonomik ciddi sonuçlara neden olacaktır.
Bu bilgilerden sonra Sünger Bob'daki Plankton karakterini dikkatlice yeniden izlemek isteyebilirsiniz. Size planktonların yaşamı hakkında enteresan bilgiler vereceğine eminiz.
Dünyadaki oksijenin yarısından fazlası okyanuslardaki planktonlar tarafından üretildiğinden, istikrarlı bir ekosisteme izin vermek için söz konusu oksijenin verimli bir şekilde korunması ve kullanılması gerekir. İnsanlar olarak sebep olduğumuz çeşitli kirlilikleri azaltarak, daha az enerji kullanarak, bireyleri ve şirketleri karadaki ve okyanustaki yaşam alanlarına zarar vermemeleri konusunda uyararak okyanuslardaki planktonların korunmasına yardımcı olabiliriz. Okyanusu kurtarmanın önemli bir parçası, birlikte çalışmak ve bunun neden önemli olduğu konusunda başkalarına anlatmaktır.