Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre yetişkinlerin %93'ü sadece dökülen sesleri dinleyerek suyun sıcak mı soğuk mu olduğunu anlayabiliyor ve bu yetenek yaşamın ilk altı yılında gelişiyor. Peki neden bu farkı duyabiliyoruz?
Su tek başına çok az ses çıkarır. Bir su damlası bir su kütlesinin düz yüzeyine çarptığında, çarpmanın hemen ardından süpersonik şok dalgalarının neden olduğu yumuşak bir çarpma sesi vardır. Suyu dinlerken duyduğumuz şey titreşen bir ses yayan sıkışmış hava kabarcıklarının sesidir. Bu kabarcıklardan herhangi biri hava-su sınırına yakın bir yerde oluşur ve yüzeye doğru yükselirse kabarcık sesinin perdesi de yükselir. Bu, suya bir taş atıldığında dalgalanmaya neden olur ve sesi duyarız.
Bir bardağa sıcak su dökmeyi bir de aynı tür bardağa aynı hacimde soğuk su dökmeyi denerseniz ve bu sesleri dikkatlice dinlerseniz aralarındaki farkı duyabilirsiniz. Aslında bu durum tamamen sesin frekansıyla ilgilidir. Suyun döküldüğü sırada üç farklı ses kaynağı vardır; havanın rezonansı, bir bütün olarak kabın ve suyun titreşimi ve su sesleri. Sıcak ve soğuk suyun her ikisi de aynı frekansları üretir ancak farklı güçlerdedir. Soğuk su döküldüğünde baskın ses, kap ve suyun titreşimi, sıcak su döküldüğünde ise havanın rezonansı baskın sestir.
Sıcak ve soğuk suyun frekansları neden farklı diye düşünebilirsiniz. Bu fark suyun viskozitesinden kaynaklanır. Viskozite, akışkanın akmaya karşı gösterdiği iç direnç olarak da tanımlanabilir. Şaşırtıcı biçimde soğuk su, sıcak sudan 5 kat daha viskozdur. Bu, üretilen su kabarcıklarının boyutunu etkiler. Çözelti ne kadar viskoz olursa, kabarcıklar o kadar büyük ve rezonans frekansı o kadar düşük olur. Sıcak su tarafından üretilen buharın, kaptaki havanın frekansı üzerinde bir etkisi olması da mümkündür.
Sıcaklığın suyu ve aslında herhangi bir sıvıyı değiştirme şekli, küresel ısınmadan buzdolaplarının iç kısımlarına kadar günlük hayatımızda önemli bir etkiye sahiptir ve araştırılmayı beklemektedir.