Konya Bilim Merkezi BilimUp

Neden Kahve İçmeden Kendimize Gelemeyiz?

Dilara Güven
5 dk
1105

Kahve, geçmiş yıllardan günümüze kadar gelmiş bir değerdir. Kahve içmeden önce atıştırılan öğüne kahvaltı denilmesi, renk olarak kahverenginin halen kullanılıyor olması günlük hayatta karşılaştığımız yaşayan kültürün bir kanıtıdır. Bu denli öneme sahip olan kahve ve etki mekanizmasını beraber öğrenelim.

Kahve, Arap asıllı bir sözcüktür. Kahve adının nereden geldiği hakkında çeşitli efsaneler vardır. Bunlardan biri, vatanı Habeşistan'da, kahve yetiştirilen bölgeye eskiden “Kaffa” denmiş olmasıdır. Zamanla Türkçeye dönüşen sözcük, dünyanın her yerinde “kahve”ye yakın bir sözcük olarak kullanılır.

Kahvenin Keşfi

Kahvenin ortaya çıkışı ile ilgili birbirinden farklı anlatılar olsa da pek çok kaynakta sözü edilen öykünün başlangıcı, kahvenin ilk defa keçiler tarafından keşfedilmiş olduğudur. İranlı çoban Kaldi, keçi ve deve sürülerinin garip bir ağacın meyvelerini yedikten sonra fazla canlılık gösterdiklerini, hatta keçilerin mehtapta dans ettiklerini görmüştür. Durumu keşişlerine aktardığında keşişler bu ağacın meyvesini merak etmiş ve bu meyveleri kaynatarak suyunu içtikten sonra benzer etkileri yaşamıştır. Böylece kahvenin, bugünkü bilinen anlamda olmasa da keşfi gerçekleştirilmiştir. 

Özellikle Orta Doğu ve Arap yarımadasında etkileri sebebiyle yoğun tartışmalara sebep olan kahve, ilerleyen süreçte halk içerisinde epey popüler olmuş ve günün ilk öğününü, kahvaltıyı ortaya çıkarmıştır. İnsanlar uyandıklarında kahve içebilmek adına boş midelerini doldurabilmek için "kahvealtı" atıştırmalıklarını yapmışlar ve hemen akabinde kahvelere koşarak kahve içmişlerdir. Bu sebeple günün ilk öğünü olarak iştahlarımızı cezbeden kahvaltının ortaya çıkış amacını da kahveye bağlamamız yanlış olmayacaktır. 

Kahve içeriğinde birçok bileşen bulundurur. Etkilerini özellikle içerisindeki kafein adlı molekül ile gösterir. Fakat herkese aynı kafeini aynı miktarda verdiğimizde aynı etkileri görmeyiz. Bunun sebebi genlerimizdir. Karaciğerimizde bulunan CYP1A2 adlı gen, kafeini ne kadar hızlı dolaşımımızdan uzaklaştırabildiğimizi belirleyen bir gendir. Kafein ne kadar uzun dolaşımda kalırsa o kadar “yan etki” oluşur, ne kadar hızlı vücuttan uzaklaştırılırsa negatif etkilerden o kadar az etkilenilir. DNA’nızda CYP1A2 genin hızlı formu varsa, karaciğeriniz kafeini vücudunuzdan hızla uzaklaştırabilecek, yavaş formu varsa kafeini işlemeniz 4 kat daha fazla zaman alacak, bu da birçok negatif etkiye sebep olacaktır.

Kafein gereğinden fazla tüketildiğinde de negatif etkiye neden olur. Bunlar; çarpıntı, mide rahatsızlığı, bağımlılık, yorgunluk, baş ağrısı, anksiyete (endişe, kaygı), konsantrasyon güçlüğü, tansiyon yüksekliği, depresif ruh hali ve daha kanıtlanmamış birçok etki bunlara eklenebilir. Günlük 300 mg’ın üzerinde kafein alımı kadınlarda osteoporozu tetiklemektedir. Bu yan etkilerinin dışında kafein; antienflamatuvar ilaçlarla, ağrı giderici, migreni tedavide ya da obeziteyi tedavide kullanılmaktadır.

Kafein, kahve dışında birçok üründe bulunmaktadır. Çikolata, çay, enerji içecekleri bunlara örnek verilebilir. Yoğun ve acı tada sahip olan kafein; bilinç düzeyimize, algımıza ve ruh halimize etki eder. Aynı zamanda kafeinin mutluluk ve keyif veren bir yanı vardır. Kafeinin günlük alınması gereken miktar genetik faktörler, vücut aralığı ile kişiden kişiye değişiklik gösterse de yetişkinlerde ortalama olarak 300 mg olarak kabul edilir. Çocukların kafein kullanması önerilmez.

Kafeinin Etki Mekanizması Nedir?

Beynimiz, enerjisini ATP’den (Adenozin trifosfat) karşılar. ATP’deki fosfat bağları kesildiğinde ortamda adenozin kalır ve beyindeki adenozin reseptörlerine bağlanarak vücuda uyku komutunu gönderir. Kafeinin etkisi ise burada devreye girmektedir. Kafein yapı itibariyle adenozine çok benzerdir. Vücuda alımı sonucunda kafein adenozin reseptörlerine bağlanıp adenozinin etkisini devre dışı bırakır. Bu da uyku komutunu almamamıza ve kendimizi zinde hissetmemize sebebiyet verir. Adenozin reseptörüne bağlanan kafein bir süre sonra yıkılıp işlevini yitirir. Sürekli kahve alımında, beyindeki adenozin reseptörleri sürekli kafeine maruz kaldığından beyin buna cevap olarak fazla adenozin reseptörü üretir. Dolayısıyla beynimiz, reseptörlere bağlanması için daha fazla kafeine ihtiyaç duyar. Sürekli kahve tüketen kişi, bir anda kahve tüketimini keserse adenozin çok daha fazla etki göstereceğinden gün içinde uykusuzluk, odak problemleri, baş ağrıları gibi etkiler yaşar. Kademeli olarak kahve tüketimini keserseniz bu etkileri yaşamamanız muhtemeldir.

Son olarak; içmeden kendimize gelemediğimiz kahve, vücudumuzda birçok etkiye sebep olur. Bu etkilerin yarar veya zararı; alınan kahvenin miktarına, kişinin beden sağlığına bağlı olarak değişir.

Benzer Makaleler
Bitkiler de Konuşur
Kahve ya da Çay Tercihimizi Genler mi Belirler?
Arılar Kovanlarını Nasıl Koruyor; Propolis ve Arı Sütü
Uyku Gerçekten Dinlendirir Mi?
Tükürük Ne İşe Yarar?
Hapşırmak Sadece İnsanlara Mı Özgüdür?
Böcekler Neden Işık Etrafında Toplanır?
Aksolotl Semenderleri Beyinlerini Nasıl Yenileyebiliyor?
Acıyı Algılayamayan Beynimiz Nasıl Ağrıyor?
İlk Hücre Teorisi: Yaşam Nasıl Ortaya Çıktı?
ANASAYFA
RASTGELE
KATEGORİLER
POPÜLER
EN YENİLER