Kasım ayında dünya nüfusu 8 milyara ulaştı.
Dünyanın nüfusu artmaya devam ettikçe, içilebilir su, tarımsal alanlar, ormanlar ve su ürünleri gibi global kaynakların ne kadar kısıtlı olduğu daha da açıkça görülüyor. Daha fazla insanın daha fazla kaynağı tükettiğini ve daha fazla atık oluşturduğunu söylemek için bir matematik dehası olmamıza gerek yok.
Thomas Malthus’un yaptığı çalışmaya göre ‘taşıma kapasitesi’ doğanın uyum sağlayabileceği maksimum kapasite olarak tanımlanıyor. Dünya’nın kaç kişiye kadar dayanabileceği tartışması yüzyıllar öncesine kadar uzanıyor. Tahminler ise oldukça geniş, 500 milyon insandan 1 trilyon insana kadar geniş bir yelpaze sunuyor. Bilim insanları sadece bu tahmini rakamlar üzerinde değil, daha da önemlisi olan bu rakamların nasıl belirleneceği konusunda da bir uzlaşmaya varabilmiş değil. Dünya popülasyonunun Eylül 2017’de 7.5 milyar olduğu ve yıllık 80 milyon civarında bir artış olmasının beklendiği de düşünülünce bu konu biraz tedirgin ediyor.
Fakat şu an 500 milyon insan olsa da 1 trilyon insan olsa da elimizde sadece bir tane gezegen var ve o da belirli seviyede kaynaklara sahip. Popülasyonun sürekli artmaya devam ettiği düşünülünce bunca insanın nerede yaşayacağı konusu da akıllara geliyor. Bu sorunun yanıtı içinse tekrar kaynak tüketimine dönmek gerekiyor. Dünya genelinde insanların hepsi aynı kaynakları kullanmadığı gibi olanları da eşit bir şekilde de bölüşmüyorlar. Ortalama bütçeye sahip bir Amerikalı mevcut yiyeceklerden kendisine yetecek miktarın 3.3 katını ve var olan içilebilir suyun da 250 katını tüketiyor. Dünyadaki herkes, ortalama bir Amerikalı gibi yaşasaydı dünya sadece 2 milyar kadar insanı barındırabilirdi. Ama insanlar sadece ihtiyaçları kadar tüketselerdi o zaman dünya çok daha fazla insanı besleyebilirdi.
Fakat sadece besin miktarı değil besinlerin kalitesi de düşünülmeli. Dünya teorik olarak 1 trilyondan fazla insana yetecek kadar besin barındırıyor olabilir, peki böyle olsaydı insanların yaşam kalitesi nasıl olurdu? Sadece kendilerine tahsis edilmiş yiyecekle idare mi ederlerdi yoksa keyifle dolu bir yaşam mı sürerlerdi?
Ghandi ‘Dünya herkesin ihtiyacı için yeteri kadarına sahip ama herkesin istediği kadarına değil’ dediğinde muhtemelen haklıydı.
Gelişmiş ve batılılaşmış ülkelerdeki insanların sadece tüm kaynakların en büyük tüketimine sahip oldukları değil aynı zamanda da atıkların da en büyük üreticisi oldukları düşünüldüğünde kendi tüketim düzenimizi oluşturmayı değerlendirme zamanımız gelmiş olabilir. Bunu yaparken de sadece Dünya için değil, herkese sağlıklı bir gelecek oluşturmak için kendimizin ne yapabileceğini de düşünmemiz gerekiyor.