Deprem tahmini jeolojik araştırmaların aktif çalışılan bir konusudur. Yerbilimciler, belirli risk alanlarını belirleyebilir ve yeterli bilgi varsa, belirli bir bölgede belirli bir süre boyunca meydana gelen depremlerin olasılığı hakkında tahminler yapabilir. Ancak depremlerin ne zaman olacağını tahmin etmek zordur. Peki depremleri öngörmek neden bu kadar zor ve onları tahmin etmede nasıl daha iyi olabiliriz ? Bunu cevaplamak için depremlerin oluşumunun altında yatan bazı teorileri anlamamız gerekiyor.
Dünya'nın yer kabuğu, tektonik levhalar denen devasa, sivri uçlu kaya tabakalarından oluşur. Bu levhaların her biri Dünya'nın mantosunun sıcak ve eriyik katmanı üzerindedir. Bu durum levhaların çok yavaş bir biçimde yılda 1 cm'den 20 cm'ye kadar ayrılmalarına neden olmaktadır. Bu yavaş ve küçük hareketler aslında etkileşen levhalarda derin çatlaklar oluşturmaya yetecek kadar güçlüdür. Deprem bölgelerinde artan baskı en nihayetinde bir depremi tetikler. Bu oldukça küçük hareketleri izlemek oldukça zordur ve tüm hareketler depreme yol açmaz. Bu hareket değişimlerini depreme dönüştüren farklı unsurlar vardır. Farklı fay hatları farklı kayaları yakınlaştırıp bir araya getirir, kayalar baskı altında özelliklerine göre daha güçlü veya güçsüz olabilir. Çeşitli kayalar yüksek sıcaklıklara ve sürtünmeye de farklı tepkiler verir. Bazıları kısmen erir ve fay hattının sürtünmesini azaltan kaygan sıvılar açığa çıkarır. Ama bazıları kuru kalır ve tehlikeli gittikçe kuvvetlenen baskılara yatkınlaşırlar. Tüm bu hatlar Dünya'nın mantosu boyunca hareket hâlindeki sıcak kaya akımlarıyla birlikte farklı düzeyde yer çekim kuvvetlerine maruz kalır. Bu bir çok değişkenin hangilerinin analiz edileceği deprem tahminleri için bir sorundur.
Günümüzde, güvenilir ipuçlarının çoğu önceki depremlerin ne zaman ve nerede gerçekleştiğine bağlı olarak uzun vadeli tahminlerden gelir. Bin yıllık bir vadede bu, aktif fay hatlarında ne zaman şiddetli bir deprem olacağına dair tahminler yapmamamızı sağlar. Ama birçok değişken yüzünden bu yöntem sadece çok geniş zaman dilimleri için tahmin edebilir. Daha yakın olayları tahmin etmek için araştırmacılar Dünya'nın bir depremden önce ortaya çıkardığı titreşimleri araştırıyorlar. Jeologlar uzun zamandır Dünya'nın yer kabuğundaki bu küçük hareketleri takip etmek ve haritasını çıkarmak için sismograf kullanıyorlar. Aynı zamanda çoğu akıllı telefon deprem dalgalarını kaydedebiliyor. Dünya genelindeki telefon ağıyla birlikte bilim insanları büyük ihtimalle insanları gelen depremlere karşı uyaracak güçlü ve detaylı bir uyarı sistemi yapabilir. Böyle detaylı çalışmalar tehlikedeki bölgeleri belirlemek için jeolojik verileri büyük bir titizlikle ve özenle harmanlayabilen tahmin araçları için yararlı olabilir. Ancak maalesef ki telefonlar güvenlik protokollerini sağlamak için yeterince gelişmiş bir düzeyde uyarı sağlayamayabilir. Ayrıca son çalışmalar, depremin en belirgin işaretlerinin bile tüm bu sensörlerce bazen algılanamaz olabileceğini gösteriyor. Elbette deprem tahmini yapabilmek için farklı yöntemler de araştırılıyor.
2011 yılında Japonya'nın doğu kıyısında gerçekleşen depremden hemen önce civardaki araştırmacılar şaşırtıcı bir biçimde radyoizotop ikilisinin yüksek yoğunluğunu kaydettiklerini belirtmişlerdir. Radyoizotop radon ve toron gazlarına verilen isimdir. Depremden hemen önce yer kabuğunda baskı arttıkça ince çatlaklar bu gazların yüzeye kaçmasına izin verir. Bilim insanları, depreme yatkın bölgelerde geniş bir radon ve toron detektör ağı kurarsak umut veren bir uyarı sistemi olabileceğini düşünmektedir. Bu sistem büyük ihtimalle bir hafta öncesinden depremleri tahmin edebilir. Ancak bu gazlar umut vadetse de bir deprem olmadan da ortaya çıkabildikleri gözlendiğinden iyi bir yöntem olduğu düşünülmemektedir. İlerleyen yıllarda yeni bir teknolojinin depremleri tespit edip edemeyeceğini henüz bilmiyoruz, yerkabuğunun içini gözlemleyebilsek bu teknolojilerin hiç birine gerek olmazdı. Şimdilik depremleri geçekleştikten sonra yaymaya başladıkları sinyaller sayesinde yerleşim alanlarına ulaşmadan ancak birkaç saniye öncesinden tespit edebiliyoruz. Daha derin bir görüş alanına sahip olabilseydik eş zamanlı olarak jeolojik değişimleri takip edebilir ve öngörebilir muhtemelen her depremde on binlerce hayat kurtarabilirdik.