Her birimizin farklı vücut yapılarına ve metabolizmalarına sahibiz. Bu zaman kadar yapılan çalışmalarda da bağırsağımızdaki mikrobiyotanın yediğimiz yiyecek ve içeceklerden direkt olarak etkilendiğini ve sağlığımızı olumlu ya da olumsuz olarak değiştirdiğini öğrendik. Fakat beslenme meselesi düşünülenden daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Hiç düşündünüz mü neden yediğimiz meyve sebzeler büyük çoğunlukla aynı iken vücudumuzdaki etkileri farklı olabiliyor? Bir havucu yediğinizde size iyi gelebilir fakat bir başkası için sindirimi oldukça güç olabilir.
Vücudumuzda pek çok farklı mikroorganizma bulunmaktadır. Bunlar farklı türlerdeki bakteriler, virüsler ve mantarlardır. Mikroorganizmalar sadece bağırsaklarımızda değil aslında vücudumuzun her yerindedir. Fakat bağırsaklarımızda diğer yerlere göre oldukça fazla sayıdadır. Vücudumuzda sadece yararlı mikroorganizmalar değil aynı zamanda hastalanmamıza neden olan patojen mikroorganizmalar da bulunmaktadır. Yararlı mikroorganizmalar olan probiyotikler zararlı olanlara sayıca üstün geldiğinde vücudumuz sağlıklı olurken durum tam tersi olduğunda farklı hastalıklara yakalanırız.
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre probiyotikler; ‘yeterli miktarlarda uygulandığında konakçıya sağlık yararı sağlayan canlı mikroorganizmalar’ olarak sınıflandırılmaktadır. Probiyotikler; bağışıklık sistemimizin gelişmesini sağlar, bağırsak hareketlerini düzenler, vücuttaki iltihap oluşumunu önler ve egzamayı önler. Ayrıca hastanelerde potansiyel olarak öldürücü risk taşıyan C. difficile ile mücadele etmek için kullanılır.
Birçok kişi probiyotik ile prebiyotik arasındaki farkı bilmemektedir. Probiyotikler bağırsaklarımızda yaşayan yararlı mikroorganizmalarken prebiyotikler, probiyotikler için besin kaynağıdır. Prebiyotikler probiyotiklerin canlı kalmasını, büyümesini, gelişebilmesini ve aktivite gösterebilmesini sağlamaktadırlar. Birçok gıda prebiyotik bileşen içermektedir. Prebiyotik bileşenlerden en bilinenleri insülin, fruktooligosakkaritler ve galaktooligosakkaritlerdir. En bilinenlerinden bazıları; enginar, soya fasülyesi, soğan, sarımsak, kuşkonmaz, pırasa, olgunlaşmamış muz, yer elması ve hindiba kökü gibi sayılabilir.
Bağırsak mikrobiyatası ile ilgili yapılan son çalışmalarda probiyotiklerin; kişilerin kilo verirken zorlanmasını ya da kolay bir şekilde vermesini etkilediğini, kardiyovasküler hastalıklarda rol oynayabileceğini, bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıkları etkileyebileceğini ve toplumların bir çoğunda görülen alerjik hastalıklar üzerinde önemli rol oynadığı bulunmuştur.
Minnesota Üniversitesi’nden Mikrobiyolog Dan Knights, ‘Mikrobiyomun gıdalara verdiği tepkilerin çoğu kişiselleştirilecek, çünkü her insan sadece kendileri için özel olan benzersiz karışıma sahiptir’ diyor.
Knights yaptığı bir çalışmada, gün içinde tüketilen gıdaların bağırsak mikrobiyomunu etkilediğini öne sürmüştür. Bunu kanıtlamak için de 34 sağlıklı kişiden 17 gün boyunca tükettikleri her şeyi not almalarını istemiştir ve çeşitli deneyler yapmıştır. Araştırmalar sonunda gün içinde tüketilen her gıdanın bağırsak mikrobiyotasını etkilediğini ve dolayısıyla da sağlığımızı etkilediğini ortaya çıkarmıştır. Bu bilgi günümüzde çoğu kişi tarafından bilinmektedir. Fakat işin tersine bakıldığında durum daha karmaşıktır. Yani yediklerimiz bağırsak mikrobiyatamızı etkiliyor, evet, peki bağırsak mikrobiyotamız neden aynı şeyi yediğimiz halde herkeste farklı etki bırakıyor?
Birçoğumuz yediğimiz gıdalarda doymuş yağ ve şeker gibi içeriklere dikkat ediyor, beslenme düzenimizi daha sağlıklı hale getirmeye çalışıyoruz. Örneğin yeşil yapraklı sebzeler içindeki bileşenleri düşünün, vitaminler, mineraller, renk maddeleri, diyet lifi ve daha pek çoğu… bir gıdanın içeriğinde en fazla bulunan bileşenleri biliyor ve geri kalanlara da tıpkı bir önceki cümlede okuduğunuz gibi pek çoğu diyoruz. Ama araştırmalar gösteriyor ki bağırsaklarımızdaki canlılar o pek çoğu dediğimiz bileşenlerle de yakından ilgileniyor. Knights bu durumu açıklığa kavuşturabilmek amacıyla 2 kişi ile birlikte bir çalışma daha yürüttü. Her iki kişiye de yemek yerine geçen içeceklerden verdi ve sadece bu içeceklerle beslenmelerini söyledi. Kişilerin bağırsak mikrobiyota değişimini incelediğinde her ikisinin de mikrobiyatasının her gün değiştiğini ve birbirinden oldukça farklı olduğunu gözlemledi. Böylelikle her mikrobiyatanın gıdalara verdiği tepkinin farklı ve benzersiz olduğunu belirledi. Bu durumun nedenin anlamak için 2 farklı yol olabileceğini de belirtti. İlk yol olarak; tüketilen gıdalara sindirim sisteminde tam olarak ne olduğunu tüm ayrıntılarıyla araştırmak gerektiğidir. Buna ek olarak mikrobiyatadaki canlıların gıdaları nasıl metabolize ettiği ve metabolik maddelerin neler olduğunu da derinlemesine öğrenmek gerektiğidir. İkinci yol olarak ise binlerce katılımcı ile diyet ve mikrobiyata çalışması yapılması gerektiği ve büyük bir veri ağı oluşturularak gıdalar ve mikrobiyata değişimi arasındaki ilişkiyi belirlemek gerektiğidir.