Bağışıklık sistemi, vücudumuzu kendisi için tehdit oluşturan mikrop, virüs ve diğer patojenlerden koruyan muazzam bir savunma ordusudur. Bu sistem vücudumuz için tıpkı bir kalkan gibi çalışır ve bizleri hastalıklardan korur. Bu yazı, bağışıklık sisteminde yer alan yapıları tanıtacak ve bağışıklık sistemi hakkında bilgiler sunacaktır.
Bağışıklık sistemi kısaca hastalık yapıcı organizmalarla savaşan bir sistemdir. Hastalık yapıcı organizmalar bakteriler, virüsler ve mantarlar olabilir. Bu organizmaların hastalık yapıcı olanlarına bu özelliklerinden dolayı patojen denmektedir. Bağışıklık sisteminin görevi patojenlere karşı savaşarak onları yok etmektir. Patojenleri tanımak ve onları yok etmek, farklı görevlere sahip milyonlarca hücrenin bir arada uyum içinde çalışmasıyla mümkündür.
İnsanlarda bağışıklık sistemi kendini üç safhada göstermektedir. Bunlar sırasıyla savunmanın birinci, ikinci ve üçüncü hattıdır.
Bir patojen insan vücuduna ulaştığı zaman, vücut o patojeni yabancı bir molekül olarak algılar ve askerlerini sırasıyla savaşa gönderir. Bu sıra savunmanın birinci hattı, ikinci hattı ve üçüncü hattı olacak şekilde ilerler. Tehlike arttıkça savunmanın hattı da artar.
Savunmanın Birinci Hattı: Birinci hatta ağız, burun ve göz gibi salgıya sahip organlar görev almaktadır. Savunmanın birinci hattında amaç, patojenin vücuda girmesini önlemektir. Örneğin göz yoluyla vücuda girmeye çalışan bir patojen, gözyaşı sayesinde etkisiz hale getirilir ve vücuda girişi engellenmiş olur.
Savunmanın İkinci Hattı: Savunmanın birinci hattında etkisiz hale getirilemeyen ve vücut içine ulaşmayı başarmış patojenler, savunmanın ikinci hattıyla karşılaşırlar. Bu hatta fagositik hücreler, antimikrobiyal peptitler, iltihaplanma ve doğal katil hücreler yer almaktadır. Bu hücre ve proteinlerin amacı vücuda giren patojenin daha fazla ilerlemesini engellemek için onları öldürmektir. Bunu yaparken gözleri adeta kördür yani hangi patojenle savaştıkları onlar için önemli değildir. Düşman ne olursa olsun çarpışırlar.
Savunmanın Üçüncü Hattı: Savunmanın ikinci hattında yok edilemeyen patojenler bu kez savunmanın üçüncü hattıyla karşı karşıya gelirler. Bu kez lenfosit ve antikorların yardımıyla patojene özel müdahale vardır.
Görüldüğü üzere savunmanın birinci ve ikinci hattında patojen ayırt etmeksizin bir mücadele varken üçüncü hatta patojene özel bir saldırı vardır. Bu nedenle savunmanın birinci ve ikinci hattına özgül olmayan ya da doğal bağışıklık denmektedir. Savunmanın üçüncü hattı ise özgül bağışıklık olarak bilinmektedir.
Özgül olmayan bağışıklıkta, patojenin kimliğine bakmadan onları yok etme çabası vardır. Bu bağışıklıkta yer alan hücre ve diğer yapılar; fagositik hücreler, antimikrobiyal peptitler, iltihaplanma (yangısal tepki), doğal katil hücreler, dendritik hücreler, eozinofiller ve mast hücreleridir.
Fagositik Hücreler: Özgül olmayan bağışıklıkta fagositik hücrelerin görevi, vücuda giren zararlı organizmaları yutarak etkisiz hale getirmektir. Bu işleme fagositoz denmektedir. Fagositozun Yunanca’daki karşılığı hücresel yemedir. Bu işlemde fagositik hücreler katı parçacıkları içlerine alarak onları sindirirler. Bu sayede o parçacığı yok etmiş olurlar. Fagositik hücrelerin en çok bulunduğu organ ve dokular karaciğer, lenf düğümleri ve akciğerlerdir.
Fagositik hücrelerin iki temel çeşidi vardır. Bunlar nötrofiller ve makrofajlardır.
Antimikrobiyal Peptit ve Proteinler: Vücutta bir patojen saldırısı fark edildiği zaman çok sayıda peptit ve protein, patojenleri yok etmek üzere görev almaktadır. İnterferonlar ve kompleman sistem, antimikrobiyal peptit ve proteinlere birer örnektir.
Yangısal Tepki: Patojenler vücuda kesik gibi bir nedenle girmişlerse, kesik sonucu o bölgede bir savunma meydana gelmektedir. Deri hücrelerimizin altında makrofaj ve mast hücreleri bulunmaktadır. Deri altındaki kan damarlarında ise nötrofiller yer almaktadır.
Kesik oluştuğu zaman mast hücrelerinden histamin adı verilen bir madde salgılanmaktadır. Bu madde kan damarlarının geçirgenliğini artırmakta ve kan damarında bulunan nötrofillerin serbest kalmasını sağlamaktadır. Nötrofiller de yutucu olarak patojenleri etkisiz hale getirmektedirler. Deri altında gerçekleşen bu değişimler, ciltte kızarıklık ve sıcaklık artışına neden olmaktadır. Antimikrobiyal peptitler de yardımcı olarak bu bölgede görev almaktadırlar. Çoğu hücre ve proteinin yer aldığı bu bölgede sonuç olarak iltihap adı verilen sıvı birikimi gözlemlenmektedir.
Doğal Katil Hücreler: Bu hücreler vücutta dolaşarak kanserli ya da virüsle enfekte olmuş hücreleri fark etmekle görevlidirler. Bu tip hücrelerle karşılaştıklarında onların ölümüyle sonuçlanacak maddeler salgılamaktadırlar. Bu sayede kanserli ya da enfekte olmuş hücreler yok edilmektedir.
Dendritik Hücreler: Bu hücreler genellikle ciltte bulunmaktadır. Bu sayede çevreyle doğrudan temasları vardır. Dendritik hücreler patojenleri yutarak bağışıklık sisteminde rol almaktadırlar.
Eozinofiller: Bu hücreler genellikle deri altında bulunmaktadırlar. Solucan gibi çok hücreli patojenlere karşı yıkıcı enzimler salgılayarak onları yok etmeyi amaçlamaktadırlar.
Mast Hücreleri: Bu hücreler bağ dokuda bulunmaktadır ve histamin üreterek yangısal tepkiye destek olmaktadırlar.
Özgül bağışıklık savunmanın üçüncü hattında yer almaktadır. Bu bağışıklıkta yer alan hücreler patojen çeşidine göre görev almaktadırlar. Bu nedenle savunmanın üçüncü hattı özgül bağışıklık olarak bilinmektedir. Özgül bağışıklıkta beyaz kan hücreleri ve antikorlar görev almaktadır.
Beyaz Kan Hücreleri (Lenfositler): Beyaz kan hücreleri kemik iliğinden üretilen hücrelerdir. Bu hücrelerden bazıları kemik iliğinde üretildikten sonra göğüs boşluğunda bulunan timüs bezlerine giderek orada olgunlaşırlar. Timüs bezlerinde yetişen lenfositlere T lenfositleri denmektedir. Ancak kemik iliğinde kalıp orada olgunlaşan beyaz kan hücrelerine de B lenfositleri denmektedir. B ve T hücreleri birbirlerine benzeseler de birtakım farklılıklar barındırmaktadır.
Benzerlikleri arasında patojenlere karşı özelleşmiş hücreler olmaları yer almaktadır. Her ikisine de antijen adlı moleküller sinyal göndermektedir. Antijenler, lenfositler tarafından yabancı olarak algılanan proteinlerdir ve patojenlerin yüzeyinde bulunurlar. Bu sayede lenfositlere sinyal gönderebilmektedirler. B ve T hücrelerinde antijenlerin bağlanmaları için bir yapı bulunmaktadır. Bir antijen o bölgeye bağlandığında hücre için bir sinyal oluşturmaktadır.
Antikorlar (İmmunoglobulin-Ig): Antikorlar birer protein molekülleridir. Temel görevleri antijenleri tanıyarak onlar için yanıt oluşturmaktır. Bu sayede onları etkisiz hale getirebilmektedirler.
Antikorlar antijenlere özgüdür yani her antikor belirli bir antijeni tanıyabilmektedir. Bu nedenle özgül bağışıklıkta yer almaktadırlar.
Özgül bağışıklığın gerçekleşebildiği iki yol vardır. Bunlar hücresel bağışıklık ve humoral (sıvısal) bağışıklıktır.
Hem hücresel hem de sıvısal bağışıklıkta yer alan lenfositlerin bellek hücrelere dönüşme yeteneği vardır. Yani lenfositlerde bir kez yanıt üretildiğinde, vücut için bir bağışıklık hafızası meydana gelmektedir. Bu durum, ilerleyen zamanlarda aynı patojenle karşı karşıya gelinmesi durumunda önceden hafızada mevcut olan antikorların sahada olacağı anlamına gelmektedir. Bu nedenle aynı patojen vücuda geldiğinde ona karşı daha hızlı ve etkili bir bağışıklık yanıtı oluşmuş olacaktır. Vücutta bu şekilde bağışıklığın oluşabildiği gibi farklı yollar da mevcuttur.
Bağışıklık kazanmanın aktif ve pasif olmak üzere iki başlıca yolu vardır.
Görüldüğü üzere bizleri hastalık yapıcı organizmalardan korumak ve onları öldürmek için özelleşmiş onlarca çeşit hücre ve protein vardır. Vücudumuzda bizi korumak için verilen bu amansız mücadelede üstümüze düşen, vücudumuzun doğal işleyişini bozmayacak şekilde bağışıklığımızı desteklemektir. Bunun için düzenli fiziksel aktivite yapmak, yeteri kadar uyumak, sigara ve alkol tüketimini azaltmak ve dengeli beslenmek oldukça önemlidir.