Daha önce hiç uzun bir yola çıktığınızda arabanızı sağa çekip bir uçurumun kenarında eşsiz manzarayı izlerken içinizden ‘ya atlarsam’ dürtüsü geldi mi? Ya da yüksek bir binanın balkonuna hava almaya çıktığınızda önünüzdeki sonsuz boşluk hissi sizi etkiledi mi? Belki bu yüzden kendinizde bir sorun olduğunu düşünmüş olabilirsiniz ama durum öyle değil. Literatürde bu durumun bir adı var: Boşluğun çağrısı.
Boşluğun çağrısı, bir binanın çatısı, köprü ya da uçurum gibi yüksek gibi bir yerden bir anda gelen atlama dürtüsü olarak tanımlanmaktadır. Bu dürtü birkaç saniye gibi kısa bir süre geçerlidir. Bilim insanları tarafından yüksek yer fenomeni (high-place phenomenon- HPP) olarak da adlandırılmıştır. Boşluğun çağrısı bazı insanlar tarafından çok net bir şekilde hissedilebilirken bazı insanlar tarafından hissedilmeyebilir. Fakat araştırmacılar bu atlama dürtüsünün çoğu insan tarafından hissedildiği konusunda hemfikirdir. Hatta öyle ki Fransızlar kendi dillerinde boşluğun çağrısına ‘L'appel du vide’ demişler ve bu konu ile ilgili ilk kez bir terim kullanan millet olmuşlardır. Aniden atlama dürtüsü depresif bir ruh halinde olmayan kişiler için anlamsız olabilir veya neden böyle hissettim düşüncesini beraberinde getirebilir.
Boşluğun çağrısı düşüncesi araştırmacılar tarafından genellikle kişinin hayatına son verme düşüncesiyle kıyaslanmaktadır. Boşluğun çağrısı ile ilgili yapılan en önemli çalışma Florida Eyalet Üniversitesi’nden klinik psikoloji profesörü Jennifer Hames ve arkadaşlarının 2012 yılında yaptığı çalışmadır. Bu araştırmada 431 gönüllü lisans öğrencisi ile anket çalışması yapılmıştır. Seçilen öğrencilere; depresyon, boşluğun çağrısı hissi, anksiyete, kaygı bozukluğu ve hayata son verme düşüncelerine ait ölçümler yapılmıştır. Sonuçlara göre öğrenciler arasında hayatına son vermek isteme düşüncesi olmayanların yarısından çoğunun bu dürtüyü hayatlarında en az bir kez yaşadıkları gözlemlenmiştir. Bunun yanı sıra hayatına son verme düşüncesi olanların da %75’inden fazlasının da atlama dürtüsü hissettiği gözlemlenmiştir. Bu çalışma ilk kez yüksek bir yerden atlama dürtüsünün kişinin psikolojik durumu ile ilgili olmadığını kanıtlarıyla ortaya koymuştur. Yani, bu dürtüyü hisseden kişilerin aslında, hayatına son verme düşüncesine meyilli kişiler olduğunu söylemek doğru değildir. Bununla birlikte hayatına son vermek amacıyla yüksek bir yerden atlamayı düşünmek ile bunun için harekete geçmek arasında büyük bir fark olduğu da anlaşılmıştır. Hames’in yaptığı çalışmanın ne şaşırtıcı sonucu bu gözlemlerle sınırlı değildir. Öğrenciler arasında kendini sadece kaygılı hissedenlerin de (yani hayatına son vermek gibi bir düşüncesi olmayanların) bu dürtüyü hissettikleri belirtilmiştir. Kaygılı öğrenciler kendi aralarında düşük ve yüksek kaygı seviyesi olarak karşılaştırıldığında, yüksek kaygı seviyesindeki öğrenciler düşük olanlara kıyasla atlama dürtüsünü daha fazla hissetmektedir.
Hames çalışması sayesinde, aslında yüksek bir yerden atlama dürtüsünün bu zamana kadar yanlış bir bakış açısıyla yorumlandığını, bu dürtünün beynin hayatta kalma isteği ile ilgili olduğunu öne sürmüştür. Hames bu durumu ‘boşluğun aslında beynimize, ölümü hatırlatmak ve buna teşvik etmek yerine tam tersi olarak hayatta kalmayı ve bunun için bizi tehdit eden boşluktan hemen uzaklaşılması düşüncesini teşvik ettiğini belirtmiştir.
Hames’in çalışmasından yıllar sonra 2020’de Klinik Psikoloji ve Psikoterapi Bölümü'nde öğretim üyesi olan Tobias Teismann ve ekip arkadaşları, yüksek yer fenomeni dürtüsünün hayatına son vermek isteyen insanlarda, hayatına son vermek istemeyen insanlara kıyasla daha fazla olup olmadığını araştırmışlardır. Bu durumu incelemek için hem anket hem de klinik çalışması yapmıştır. Klinik çalışması için, tıbbi ve psikolojik tedavi görmesi gereken 94 farklı kişi, anket çalışması için 276 farklı kişi seçilmiştir. Çalışma sonuçlarına göre hayatına son vermek isteyen kişilerde yüksek yer fenomeni daha yüksek çıkmıştır. Fakat Teismann bu sonuçlardan yola çıkılarak hayatına son verme düşüncesi ile yüksek yer fenomeni arasında bağlantı olduğu düşünülmesinin yanlış olduğunu da belirtmektedir. Çünkü Teismann’a göre yüksek yer fenomeni, kişilerin vücudundaki sinyalleri fark edip endişeli ve panik şekilde tepki verdiğinde net olarak hissedilmektedir. Vücut sinyallerine endişeli tepki vermesinden dolayı baş dönmesi, kas seğirmesi ve titreme gibi fiziksel olaylar yaşayan kişiler bu dürtüyü daha net bir şekilde fark etmekte ve hatırlamaktadır.
Günümüze kadar yapılan araştırmalarda bilinçaltında yatan hayatına son verme düşüncesiyle yüksek yer fenomeninin bağlantısının olmadığı ortaya konulmuştur. Fakat bu konu üzerinde yapılan araştırmalar çok azdır. Bu nedenle gelecek yıllarda daha fazla araştırma yapılması ve verilerin yorumlanması gerekmektedir.