Rejenerasyon, yenileme anlamına gelmektedir. Bir canlı kopan bir parçasını yeniden oluşturmak için bu mekanizmayı kullanır. Hatta bazı canlılarda kopan parça gerekli hücre birimlerini taşıyorsa yeni bir canlıyı da oluşturabilir.
Deniz yıldızı, rejenerasyondan bahsedildiğinde akla gelen ilk canlılardandır. Tüm türleri olmasa da, bazı deniz yıldızları kopan kolunu tamamen yenileme özelliğine sahiptir. Kaybedilen vücut bölgesinin yeniden oluşturulması için hasarlı bölgedeki hücreler “kök hücre” özelliğine dönüş yaparlar. Bir nevi “fabrika ayarlarına dönüş” gibi. Hücre kaybını telafi etmek amacıyla bu kök hücreler bölünür ve deniz yıldızının yeni bir kolu oluşur.
Aslında biz de yenilemeye uğrarız, fakat çok sınırlı şekilde. Bizim yenileme sürecimiz yaraların iyileşmesi ve onarım olarak tanımlanabilir. Örneğin; bir kısmı alınan karaciğerin kendini tamamlaması, 5 günde bir epitel dokusunu yenileyen ince bağırsağımız gibi, yine de kollar ve bacaklar yeniden oluşmaz. Bizim hücrelerimiz çok çeşitli ve doku oluşum süreci oldukça karmaşıktır. Fizyolojik özelleşme ne kadar fazlaysa, yenileme yeteneği de o kadar azalır. İnsanlarda rejenerasyon yeteneğinin kısıtlı olması, kanser gibi bazı hastalıkların oluşumunu sınırlandırır.
Gelişen teknoloji ve bilimsel çalışmalar ışığında, hastaların zarar görmüş veya görevini yapamayan organlarının ve dokularının tedavisine yeni bir çözüm arayışından hareketle rejeneratif tıp geliştirilmiştir. Örneğin; üç boyutlu biyoyazıcılarla bazı dokuları üretmek mümkün hale gelmektedir, hasarlı dokuların üç boyutlu yazıcılarda üretilen dokularla değiştirilerek yenilenmesine yönelik araştırmalar ise devam etmektedir.