Polisiye dizi ve filmlerinde işlenen gerilim dolu hikayelerde, cinayet silahları vazgeçilmez bir unsurdur. Katilin elindeki keskin bir bıçak veya bir tabanca, kurbanın hayatına son veren cinayet aletlerden biri olabilir. Peki, gerçek hayatta bazı cinayet vakalarındaki silahların ne bıçak ne de tüfek olduğunu söylesem? Bu yazı, John Emsley’in "Cinayet Molekülleri" (Molecules of Murder) adlı kitabında yaşandığı döneme damga vuran olaylara, kurbanların doğal moleküller kullanılarak ölüme gidiş trajedilerine yer verilecektir.
7 Eylül 1978'de, BBC World servisinde çalışan Markov, iş yerine gitmek üzere aracını park etmişti. Otobüsünü beklerken aniden ayağında keskin bir acı hissetti. Arkasını döndüğünde şemsiyesini kaldırıma bırakıp kaçan bir adam gördü. Bu adam şemsiyeye gizlenmiş ve iğne ucu büyüklüğündeki metal bir bilye ile Markov'u hedef almıştı. Markov, eve döndüğünde kendisini kötü hissetmeye başladı. Bileğine isabet eden bilyenin etkileri çoktan ortaya çıkmaya başlamıştı.
Georgia Markov, Londra'da yaşayan biri olarak Bulgar gizli servisinin suikast girişimine maruz kalmıştır. Suikast, bir şemsiye içinde gizlenmiş bir tür tüfek ile gerçekleştirilmiştir. Georgia Markov, bu suikast girişimi sonucunda hayatını kaybetmiştir. Yapılan araştırmalarda, Markov’un vücudundaki ölümcül bilyenin çapından, gerekli ölümcül doz miktarına kadar birçok detay tespit edilmiştir. Bu araştırmalar sonucunda, ölümcül zehrin risin olduğu saptanmıştır.
Markov'un ölüm nedeni, zehirli bir madde olan risindir. Risin, hintyağı (Ricinus communis) bitkisinden elde edilen A ve B olmak üzere iki uzun zincirden oluşan bir protein molekülüdür. Kimyasal formülü C8H8N2O2’dir. A ve B zinciri birbirine disülfür köprüsüyle bağlı haldedir. Bir birey risine maruz kaldığında zincirler o bireyin hücre zarına kadar ulaşır. B zinciri hücre zarında bulunan tanıyıcı karbonhidratlara bağlanır ve bu yolla A zincirinin hücre içine girmesini sağlar. Hücrenin canlılığının devamlılığı için gerekli olan ribozoma giderek o bölgeyi bloke eder. Ribozom hücre için oldukça elzemdir çünkü enzimler burada üretilir. Bu nedenle risin molekülü hücreye ulaştığında hücre enzimsiz kalır ve ölür.
Risine maruz kalan kişinin bağışıklık sistemi ve risine maruz kalma yolu (solunum yolu, ağız yolu ve enjeksiyon), ölümcül dozu ve dozun etkisini değiştirir. Bu zehir, solunum, enjeksiyon veya yutma yoluyla vücuda girdiğinde hücre enzimlerini bloke eder ve ölümcül bir etki oluşturur. Risin zehrine maruz kalındığında, acil tıbbi müdahale gerekmektedir.
Belle Elmore, döneminin ünlü bir şarkıcısıydı. Kocası Dr. Crippen, onu zehirleyerek öldürme planları yapıyordu. Planlarında hiyosin adlı tehlikeli bir madde yer alıyordu.
Crippen, 15 Ocak 1910'da bir ilaç şirketinden 5 granül hiyosin hidrobromür sipariş etti. Eczacılar, Crippen bir doktor olduğu ve sürekli ilaç geliştirdiği için alışılmadık bu miktara pek dikkat etmediler. Crippen ise karısının doğal bir ölüm geçirmiş gibi görünmesini istediği için onu hasta gibi göstermeye çalıştı. Bir davet gecesi Crippen, Belle’nin alkollü içeceğine hiyosin karıştırdı.
Crippen’in planına göre Belle uykusunda ölecek ve sabah onu ölü bulduğunu söyleyecekti. Daha sonra bir doktor arkadaşını arayıp kalp krizi teşhisi koymasını isteyecekti. Ancak olaylar Crippen’in istediği gibi gelişmedi. Daha sonra ise karısını başka yollarla öldürerek kömürlüğe gömdü.
Hiyosin C17H21NO4 formülüne sahip bir bileşiktir ve oldukça tehlikelidir. Tıpta skopolamin olarak tanınmaktadır. Renksiz ve kokusuz bir yapıya sahiptir. Bu kimyasal kaslar, salgı bezleri ve beyin fonksiyonları için gerekli olan asetilkolin maddesini (ACh) bloke etmesi ile bilinir. En belirgin özelliklerini beyin ve merkezi sinir sisteminde gösterir.
Hiyosin, alkaloit yapılı bir kimyasaldır. Yani yapısında azot bulunmakta ve bitkilerden elde edilmektedir. Adamotu, güzelavratotu, banotu, şeytanelması gibi bitkilerden hiyosin elde edilir ve tarih boyunca farklı amaçlar için kullanılmıştır. Eski zamanlarda doktorlar, düzensiz kalp atışı, baş dönmesi gibi rahatsızlıkları hiyosin ile tedavi ederlerdi. Ancak tıbbi kullanımlarda bile yüksek dozlar, baş dönmesi ve halüsinasyon gibi yan etkiler barındırmaktadır.
Bir akşam Paul Agutter, karısı Alexandra’yı öldürmek için içeceğine zehir eklemişti. Kadıncağız oracıkta yere yığılmıştı. Hikayenin perde arkasında ise atropin vardı.
Paul Agutter bir biyologdu. Karısını öldürmek niyetiyle parçası olduğu bir biyoloji ekibinden atropin temin etti. Atropin öylesine acıydı ki karısını şüphelendirmeden içmesini sağlamak için atropini kadının içeceği ile karıştırdı. Alexandra içeceğinden birkaç yudum alınca çok acı buldu ve içmeye devam edemedi. Kadın ayağa kalktı ve baş dönmesi yaşadı. Yere düştü, durumu kötüye gidiyordu. 5 dakika içinde boğazında ağrı hissetmeye ve halüsinasyon görmeye başlamıştı. Paul Agutter, göstermelik olarak bir doktoru aradı ve ambulansla birlikte eve doktor geldi. Doktor evdeki içecekleri ve Alexandra’nın yarım bıraktığı içeceği analiz için yanında götürdü. Hastaneye kaldırılan Alexandra, durumunun ağır olmasına rağmen kurtarıldı.
İçecek örneği incelendi ve içinde 300 mg atropin tespit edildi. Alexandra’nın içtiği kısımda yaklaşık 50 mg atropin vardı. Evdeki diğer içeceklerle karşılaştırıldığında, bu miktar oldukça fazlaydı ve Paul Agutter suçlu bulundu. 1995 yılında 12 yıla mahkum edildi. 2002 yılında tahliye edilen Agutter, İngiltere’ye yerleşti. Burada kendine bir iş buldu: Manchester Üniversitesinde Felsefe ve Tıp Etiği dersleri verecekti!
Atropin, hiyosinden çok daha zehirli bir maddedir. Kimyasal formülü C17H23NO3’tür ve iki adet kiral molekülünün karışımından oluşmaktadır. Kiral moleküller, birbirleriyle aynı çeşit ve sayıda atomlar içeren bileşiklerdir. Ancak görüntü olarak birbirinin ayna simetriğidirler. Tıpkı sağ ve sol ellerde olduğu gibi fiziksel olarak aynı görünseler de esasında kimyasal olarak birbirlerinden farklıdırlar. Atropinin beyaz kristaller içermesi ve acı olması da kimyasal özellikleri arasında yer almaktadır.
Atropin de bir alkaloittir ve ilk kez güzelavrat otu bitkisinden (Atropa belladonna) elde edilmiştir. Atropin ismini Yunan mitolojisindeki kader tanrıçalarından almıştır. Efsaneye göre bir çocuk dünyaya yeni geldiğinde üç tanrıça bu çocuğu ziyaret eder ve birlikte çocuğun geleceğini tayin ederlerdi. Her tanrıçanın bir rolü vardı, Atropos isimli tanrıçanın rolü ise, gelecekte o kişinin hayat ipini kesmekti. Bir başka deyişle Yunan mitolojisinde bir insanın ne kadar süre yaşayacağına Atropos karar verirdi. Bu nedenle zehirli bir bitkiye, ölümcül olmasından dolayı atropa ismi verilmiştir. Bu bitki güzelavrat otudur.
1600 ve 1700’lü yıllarda Avrupalı kadınlar, gözlerinin daha iri görünmesi ve o dönemin modasına uygun ahu bakışları yakalayabilmek için gözlerine güzelavrat otu yemişinin suyunu damlatıyorlardı. Atropin etkisini birkaç gün gözlerde gösterdikten sonra kadınları kör ediyordu. Tarih boyunca kozmetik amaçlarla kullanılan atropin, 1990’lü yıllarda Alexandra’nın cinayet girişiminde kullanılmıştır.
Bazı bitkiler kimyasal özellikleri nedeniyle zehir özelliği gösterebiliyorlar. Hayatın cilvesine bakın ki bitkilerden elde edilen zehri kullananlar, aslında o zehri en iyi tanıyan kişilerden oluşuyor. Bu yüzden cinayet teşebbüsünde bulunan kişilerin doktor, biyolog olmasına şaşmamak gerekir. Aynı zamanda görüyoruz ki bilgi sahibi olmak kötülüğü engellemiyor. Bilimin ve bilginin temiz, aydınlık yarınları inşa etmesi dileğiyle!