Bitkiler, bizler ya da
hayvanlar gibi görünür bir hareket içinde olmadıkları için onların iletişim
kurmadıkları düşünülebilir. İletişim, bir mesajın göndericiden alıcıya
ulaşmasıdır. Biz bu iletişimi kendi geliştirdiğimiz dil ve vücut ifadeleriyle
gerçekleştiririz. Bitkiler ise; karbon, azot, fosfor, su, savunma sinyalleri ve
hormonlar sayesinde iletişim kurarlar. Kısaca onların dili, kimyalarıdır.
Biz insanlar tüm
sinyallerin yönlendirildiği merkezi bir beyne sahipken, bitkiler farklı bir
bilgi işlem merkezine sahiptirler. Birbirleri arasında ise ortak yaşamı
destekleyen bir iletişim içindedirler. Bu iletişimin en büyük aracısı
"Mikoriza" denilen mantar kökleridir. Bu kökleri tüm ormanı kaplayan
bir yeraltı internet ağı gibi düşünebilirsiniz. Bağlara ve düğümlere sahip olan
ağ bitkinin besin ihtiyaçlarını karşılar, karşılığında kendi ihtiyaçlarını
temin eder. Hatta ağaçlar küçük bireylerini beslemek için bu ağı kullanır.
Yaşlanmış ve ölmek üzere
olan ağaçlar besinlerini ihtiyacı olanlara devredip orman ailesinden
ayrılırlar. "Tepe Utangaçlığı" da ağaçların iletişimine bir örnektir.
Aralarında genetik akrabalık olan türler birbirleriyle paylaşım yaparken,
Kayıngiller, Çamgiller familyasına ait bazı tutucu ağaçlar başka türlerle temas
etmemek için tepelerini bu türlerden kaçırırlar. Temel bir kaygıları vardır,
hayatta kalmak. İstilacılarla savaşıp enerji kaybetmek yerine birbirleriyle
iletişim kurup nesillerini devam ettirmeye çalışırlar. Yani ağaçlar konuşur,
ama bizim dilimizle değil.
Araştırmacılar hala bu
iletişimin nasıl gerçekleştiğini ayrıntılarıyla anlamaya çalışıyor. Yeryüzünü
paylaştığımız bu canlıları daha yakından tanıyabilmek ve onlarla olan
ilişkilerimizi pekiştirmek için bu araştırmaları takip etmek ve sizlere
ulaştırmak heyecan verici.