Sehpanın ayağına serçe parmağınızı çarptığınızda hissettiğiniz acıyı hatırlayın. Sadece birkaç reseptörün uyarılmasıyla oluşan bu acı vücutta geçirdiği küçük bir yolculuğun ardından beyin tarafından algılanıyor. Eğer çok sert çarptıysanız da bu acı, bir ağrıya dönüşüyor. Bu acıyı veya ağrıyı algılayan reseptörler beyinde bulunmuyor. Peki nasıl oluyor da başımız ağrıyor?
Acı, vücudumuzun kendisine zarar geleceğini düşündüğü anda gerçekleşen duyusal bir histir. Örnek verecek olursak elinizi sıcak sobaya değdirdiğiniz zaman refleks olarak geri çekersiniz. Çünkü parmaklarınızın üzerinde çok sayıda nosiseptör denen sinir hücreleri bulunur. Bu nosiseptörler acı reseptörü olarak bilinir ve doku için zararlı veya hasara sebep olacak her durum için tepki oluşturur. Acı da bunlardan biridir. Nosiseptörler uyarılınca bu sinyalleri önce omuriliğe oradan da nöronlar aracılığıyla beyne gönderir. Beyne giden bu elektriksel iletim de acının algılanmasını sağlar. Buradaki acının sürekliliğine ve şiddetine göre beyin “tolere edilebilir” veya “çok şiddetli” yanıtını oluşturur. İşte çok şiddetli yanıtı oluştuğunda bu acı, ağrıya dönüşür. Beynimiz orada bir sorun olduğu ve bizim bu sorunla ilgilenmemiz gerektiği konusunda bizi uyarır. Kısaca, acı bir refleks iken ağrı beynimizin vücudumuzda yolunda olmayan olayları fark etmemiz için oluşturulan bir sorun göstergesidir.
Tüm ağrıyı ve acı hissini oluşturan beynimiz, vücudumuzun geri kalanından çok farklıdır. Beynimizde acı reseptörleri bulunmaz. Şimdi aklınıza dizilerdeki beyin ameliyatı sahneleri gelmiş olabilir. Beyin dokusuna anestezi uygulanmadan beynin ameliyat edildiğini görmüşsünüzdür. Acı reseptörleri olmayan beynimiz kendi kendini nasıl ağrıtıyor? Diğer taraftan bakacak olursak da demek ki beynimiz baş ağrımızın kaynağı değil.
Kafamızın içinde birbirinden farklı onlarca doku vardır. Her biri acıyı hissederek beyne yönlendirir fakat beynimiz veya beynimizin çok yakınındaki dokular bu ağrının türünü ve yerini belirlemede çok iyi değildir. Bu sebeple kafamıza yakın dokulardaki acı farklı yerde yani başımızda hissedilebilir. Örneğin; beyni çevreleyen zar, sinir dokuları, kan damarları ve boyun kasları nosiseptörler içerir. Bu reseptörler tarafından iletilen acı da ağrıya sebep olur. Fakat ağrının iletimi beyin içinde düzgün olmadığından başımızın farklı yerlerinde ağrı hissederiz.
Boyun ve başın arkasındaki kaslarımız tansiyona bağlı olarak veya gün içinde sürekli aynı pozisyonda kalmaktan kaynaklı olarak sertleşebilir. Bu da reseptörlerimizi hasara karşı uyarır. Bu uyarı da beyne iletilir. Beyin de ağrının yerini iletemediğinden bizim için baş ağrısı olarak algılanan durum meydana gelir.
Sinüzitten kaynaklı baş ağrısı da benzer şekilde oluşur. Sinüsler yüzümüzün ön tarafında bulunur ve içlerine gömülü çok sayıda acı reseptörü içerir. Sinüslerin iltihaplanması sonucunda, bu reseptörler tehlikede olduklarını beyne iletirler. Beyin de ağrı ile bizi durumdan haberdar etmek ister fakat yine iletimde bazı yetersizlikler gerçekleşir ve ağrıyı başımızın ön kısmında değil daha arkalarında hissederiz.
Yaz günlerinde, buz gibi dondurmayı hızlıca yiyip bitirdiğinizde başınızda olan ani ve şiddetli ağrı da beynin acıyı algılayıp ağrıyı doğru yere iletememesinden kaynaklanır. Dondurmayı hızla yerken ağzınızın üst kısmı normalden çok daha fazla soğuktur. Bu da o bölgedeki kan damarlarının genişlemesine sebep olur. Genişleyen damarlar o bölgedeki nosiseptörleri uyarır. Bu nosiseptörler de ne yazık ki ağrının nereden geldiğini çok iyi tarif edemediğinden başın ortasında ağrı oluştururlar. Bu tür ağrı da doktorlar tarafından “yansıyan ağrı” olarak isimlendirilir.
Beynimizin bilmediğimiz ya da keşfedilmemiş birçok özelliği vardır. Keşfedilmiş ve ilginç bulunmuş bir özelliği de herhangi bir nosiseptör tarafından uyarılmamış olsa bile ağrı üretebilmesi ya da tam tersi şekilde sürekli bir nosiseptör tarafından uyarılsa bile ağrı oluşturmamasıdır. Oyun parkındaki bir çocuğu düşünün. Oyunun en eğlenceli yerinde düştüğünde dizi kanadığı halde oyuna devam edebilir fakat oyun bittiği anda dizinin acıdığını fark eder ve ağlamaya başlar. Çünkü, artık oyun oynama eylemi bittiği için beynin odağı tamamen acı olmuştur. Tam tersi durumda da nosiseptörlerden herhangi bir uyarı gelmeden beyniniz ağrı oluşturabilir. Buna da psikosomatik ağrılar denir. Bazı bilim insanları şiddetli baş ağrısı olan migrenin de psikosomatik ağrılarla ilişkili olduğunu düşünüyor. Bunu açıklamak için oluşturan birçok hipotez var. Birincisi beynimize iletilen küçük bir “bu tolere edilebilir” uyarısını beynimiz bu korkunç gibi algılayıp şiddetli ağrı yanıtı oluşturduğu yönündedir. İkinci hipotez ise migrenin beyindeki anormal bir elektriksel aktivitenin çevredeki kan damarlarındaki nosiseptörleri yanlışlıkla uyarmasıyla ortaya çıktığı yönündedir. Bunların yanında bilim insanları halen migrenin sebebini anlayıp çözmek için beyni anlamaya çalışıyor.